Ana içeriğe atla

BİR KİTAP BİR YAZAR


Kitap Batmayan Gün, yazarı ise Samiha Ayverdi'dir. Günlük hayatın akışı içerisinde tasavvuf üzerine kurgulanmış ve edebî bir eser okumak istiyorsanız Samiha Ayverdi bu hususta iyi bir tercihtir. Aşkın her hâli kitapta sorgulanır ancak ele alınan aşk, günümüzde içi boşaltılan ve sadece cinsellikle ilişkilendirilen bir aşk değildir. Mevzusu geçen aşk kanlı canlı bir insana, bir sûrete duyulan ve bu sûretten ilahî olana ulaşılan bir aşktır. 

Aliye yaşıtlarından farklı ve dedesi İrfan Paşa'ya bazı açılardan benzerlik gösteren bir hanımefendidir. Burada soya çekimin üzerinde durulmuştur. Annesi sıradan bir kadındır. Hatta kızı ile mizaç farklılıkları olduğu için pek anlaşamaz ve kızını sürekli eleştiren bir tavırla karşımıza çıkar. Burada anne-kız çatışması da işlenen bir konudur. Anne; davetler veren, bu davetlerin kusursuz olmasına kafa yoran, manevî herhangi bir konu hakkında konuşmayan sadece gündelik işlere kafa yoran bir kadındır. Annesinin bu tutumu da Aliye'yi bir iç sıkıntısına sürükler ve sürekli köşkte dedesinin ardında bıraktığı defterlere, yaptığı resimlere sığınır. Oralarda kendisini bulur. Dedesinin not defterlerini yazdığı şeyleri okuyarak kendi iç dünyasını bina etmeye çalışır.

Kitapta "K..." diye bahsedilen ve ardından Kerim Bey olarak karşımıza çıkan ismin Aliye'ye olan ilgisi ,dikkati elbette bellidir ve Aliye'nin kendisine olan hayranlığı da kitapta işlenen bir mevzudur. Kerim Bey'e göre Aliye, İrfan Paşa'nın ölümünden sonra ete kemiğe bürünmüş halidir. Kitabın ilerleyen sayfalarında Aliye içinde taşıyamadığı, daha doğrusu içinde taşıdığı bu aşkın büyüklüğü yüzünden hastalanır. İnsanların kendisini kınamasını istemez. Çünkü  Kerim Bey evlidir. Ancak Aliye'nin kendisine duyduğu aşk  yine Aliye'ye göre ilahî olan aşkla yoğrulduğu için zararsızdır. En azından bu durumu Samiha Ayverdi sonlara doğru Aliye'ye bir şekilde söyletir. 

Peki kitabın ismi neden Batmayan Gün'dür. Bunu henüz bulamasam da kitapta bu kelimenin zıttı ele alınmıştır.

Bunun cevabı da enteresan bir şekilde bize verilmiştir. Aliye'nin abisi yurtdışındadır. Adı ise Sadullah'tır. Bu abi karşımıza kitabın sonlarına doğru çıkar. Aliye ve annesine Paris'ten tasarım bir elbise gönderir. Aliye'ye aldığı elbisenin adı "Batan Gün" dür. Daha doğrusu bu elbisenin birçok adı vardır ancak içlerinden "Batan Gün" ü tercih etmiştir. Elbise pembe şifondandır. Samiha Ayverdi'nin anlatımıyla " bir çadır gibi geniş, ve uzun eteklere gurup rengi pul ve ipekle işlenmiş bir güneşin bulutlar arasından dolaşıp omuzlara kadar yükselen bin bir renkli ışığı , hakikaten pembeleşmiş bir ufukta batan güneşten başka bir şey değildi."  bu elbise. Yine bu elbise Aliye'ye bir davette giymesi için alınmıştır ki bu davet Fevzi'nin Türkiye'ye geri dönmesi sebebiyle verilen bir davettir. 

Ve kitapta aşk üzerine söylenen şu sözler :"Aşk için ızdırap, tabii bir emir...Bir çiçek bile balını , usâresini(öz su) vermek için arının can yakıcı iğnesine katlanıyor. Fesleğen yaprağı da ezilip örselenmedikçe güzel kokusunu gizli tutuyor. Öd ve amberin ise daha inatçı bir gizlenişi var. Onlar zamirlerindeki güzel kokuları meydana vurmak için mutlak ateşe atılmak istiyorlar. " Dikkat çekicidir. 

Kitabın sonlarına doğru Aliye'nin Feyzi'ye yazdığı mektupta  kendisine dair nasihatlerinde şu sözler kulağa küpe yapılması gereken sözlerdir: "Söylemem Feyzi, söylemem...Bir kovacık istîdâdı olanlara ummanları dökmem!"

Son olarak aşkın türlü halleri Aliye, Kerim, İrfan Paşa, Hüsnü, Selma gibi karakterler üzerinden bize verilir. 

Al Yazmalım filminde son sahne de "Sevgi nedir? Sevgi emektir . " şeklinde sorulan soru ve bu soruya verilen cevapla film nihayete erdirilirken kitabın son sayfalarında Hüsnü'nün kendisini öldürmeden az evvel Aliye'ye sorduğu "Aşk nedir?" sorusunun cevabı ise de şu şekildedir: "Aşk ,donmuş bir ruhun üzerindeki buz tabakalarını bir anda eritir, yok eder ve çıplak kalmış bu vücuda kendinden, kendi ateşinden bir kaftan giydirmesidir."

Kitabı okurken aşka türlü türlü sualler sorulmuş ve bu suallere türlü türlü cevaplar verilmiştir. 

Ya biz kendi çıplak vücudumuza hangi kaftanı giydiriyoruz? Bunu hiç düşündük mü?

Yazan:ÖG


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

CANCER(YENGEÇ)

Cancer burçlar kuşağındaki bir takımyıldızdır. Diğer takımyıldızlar gibi mitolojik öyküsü kesin olarak belli değildir. Bununla birlikte genel olarak kabul gören öyküye göre Cancer, Herkül’ü (Herakles ) taciz eden bir yengeçtir. Herkül tanrılar tanrısı Zeus’un oğludur. Ama gerçek annesi, Zeus’un eşi tanrıça Hera değil, bir ölümlü olan Alkmene’dir. Alkmene ile aldatılan tanrıça Hera, Herkül’den nefret ediyormuş. Herkül kral Eurystheus’a hizmet ederken, çok başlı bir yılan olan Hydra’yı (Su yılanı) öldürmekle görevlendirilir. Eurystheus, Argos kralı Stenelos’un oğlu ve Perseus’un torunudur. Zeus Herkül’ü doğurması için Alkmene’yi hamile bıraktığında, Perseus’un ilk torununun krallık sahibi olacağını söyler. Perseus’un doğacak ilk torununun Herkül olacağını bilen Hera olaya el koyarak, Herkül’den sonra doğması gereken Perseus’un torunlarından Eurystheus’un zamanından önce doğmasını sağlar. Hera’nın sayesinde, Herkül’den önce doğan Eurystheus krallığı alır. (Ekhidna ve Typhon’un kızı) H...

OLİMPOS

Yunan mitolojisinde olimposlu Tanrıların evi. Yunanistan'ın en yüksek dağı olan Olimpos dağı, Yunan mitolojisinde tanrıların oturduğu dağ olarak yorumlanır. Tanrıların kralı Zeus'un meskeni olan Olimpos, Zeus dışında, Yunan mitolojisinin 12 büyük tanrısının evidir. Bu 12 büyük tanrıya, diğer ufak tanrılardan ayırmak için, "Olimpiyan" (Olympian) veya "Olimposlu tanrılar" da denir. Olimpos'da sürekli olarak yaşayan ve her kaynakta Olimpiyan olarak geçen 10 tanrı vardır bunlar:  Zeus  Hera  Poseidon  Hermes  Hephaistos  Afrodit  Apollon  Athena  Ares  Artemis'tir. Bunların dışında, 12'lik Olimpiyan tanrılarından zaman zaman sayılan, zaman zamansa sayılmayan, ve sürekli olarak Olimpos'da bulunmayan 4 tanrı vardır:  Hades  Demeter  Dionysos  Hestia Hestia Olimpos'daki yerini Dionysos'a bırakarak insanlar arasında yaşamaya başlamıştır. Yer altı ve ahiretin tanrısı olan Hades ise, Çoğu zaman Olimpiya...